KAHVE BAHANE

KAHVE BAHANE
Gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane…Belki de dedelerden anneannelerden , babaannelerden kalan bir miras belki de alışkanlık… Çok severim Türk kahvesini, benim için diğer kahvelere hiç benzemez... Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır. Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta ,uzun süre tadını bırakır. Günlük yaşamımızda çok yer etmiştir.Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir tadı...Dostlarınla içtiğin kahve neşe dolu bol köpüklüdür. Sevdiğin dostun üzüntülü ise içtiğin kahvenin tadı kederlidir,acıdır. Tek başına balkonda içtiğin kahve ,yalnızlıktır. Yorgun olduğunda hafifletir seni,unutturur yorgunluğunu,İçki içmişsen koyu şekersiz bir kahve derin kuyudan çıkararak,ferahlatır ,derin bir uykuya dalarsın… Kızlarımızı istemeye gelinen evlerin,bayramlarımızın vazgeçilmez ikramıdır,Türk kahvesi...B inlerce yıl öncesinden zamanımıza kadar bir çok şeylerle bakılan fal, bizim Türk kahvemizle de özleşmiştir,Türk kahvesi deyince ,Kahve içen kişi dibindeki telveyi ,fincanını sol elle tutarak,sağdan sola çevirerek üç kere çalkalayıp kapatır.sonrada’’bakacak kimse var mı?’’diye sorar,bakan yoksa kendin bildiğine göre yorum yapar.Apartmanda her gün bir evde saat onda kahve içilir. Komşu Naciye hanım sabah saat onda muhakkak bağırır ,Ayşelerdeyiz hadi gelen gelsin.Tabi ki Naciye hanım çok iyi fal baktığından herkes işi gücü bırakıp peşinden…..kapıdan içeri girerken de ’’Şule kızım çabuk bir kahve yap da içelim’’daha öğlene yemek yapacağım.Herkes saat ona kadar bir işler yapmıştır, bu o yorgunluğun dinlenme kahvesidir. Kahve aynı kahvedir belki... köpüğüyle, rengiyle,dumanıyla,yorgun oldukları için , içtikleri kahve hafifletir kendine getirir,unutturur günün ağırlığını insanlara...Biraz da gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane hatırlatır.Kahveler içilir,tabi ki arkasından fincanlar kapatılır.Naciye hanım bakacak fallara…Fallar… Her gün aynı şey ,siz inanırımsınız? Fal nasıl bakılır,çıkanları varmıdır..Hepinize bol şekerli kahve tadında günler,sohbetler dilerim. (Bahar Demir)

7 Aralık 2016 Çarşamba

Enerjinizi kullanmayı Öğrenin

Kafadan geçen her düşüncenin bir talep olduğuna inanıyorum…
İyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir…
Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.
Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız
ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın..

Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur, yani biri bir taş atsa bile gelir
sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz “onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor.
Neden acaba ?
Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)’yu andırmıyor mu?
Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği, keyfi kalmadı.
Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi. Aynen devam edin,
neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz.
Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.
Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.
Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar. Çevrenize bakın örneklerini çok göreceksiniz. Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlere ÇOK İYİYİM
ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın.
Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.
bulamıyoruz.
Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.
Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu
olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine değdirsin. Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı
bir bebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif bir ortamda büyütmeye çalışın, Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin.
Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler.
Neden ? Ne zaman göstereceksiniz?
Yaratıcının verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?
Beyin öyle bir güçtür ki, insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de,
kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır. Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki
tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.
Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,
“Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor.. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.. Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor.”. .
Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin. Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler.
Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse
beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler.
Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz.
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?
Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.
Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .
Ama şu anımı biliyorum, ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben
bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve
en pozitif şekilde değerlendiririm.
Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem. Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3’e bölün. Dün, bugün, yarın diye…
Biz ani stresleri çok severiz. Çünkü ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur.Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır.Ama siz bu stresi
kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.
Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon, kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.
Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ? Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli..
Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın. Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi az alsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın. Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar.
Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim…
* Prof. Yıldız Batırbaygil

3 Aralık 2016 Cumartesi

Fibromalar

http://www.hefty.co/fibroma/


Hemen hemen herkes onları var, ama hiç kimse onlar hakkında konuşuyor - fibromlar.Fibromalar - ayrıca saplı siğiller olarak da bilinen - cildinize iyi huylu, küçük tümörler ve onlar kadınlarda olduğu gibi erkeklerde tıpkı yaygındır. Bunlar cilt etiketleri veya cildinizin asmak derinin minik kanatlar olarak tarif edilmektedir.
Bu fibromalar veya cilt etiketleri bacaklarınızın, senin kasık bölgesinde arkasında ya da göz kapaklarının üzerine, senin koltukaltı içinde, boynuna oluşabilir. cilt sürtünme veya kırışıklıklar sürtünme olduğu yerde Çoğunlukla gelişir.
Fibrom sıklıkla erken ergenlik olarak ortaya başlayabilirsiniz. gelişim nedeni henüz bilinmemektedir. Ancak, bilim adamları bağışıklık sisteminin zayıflaması suçlu olduğunu sanıyorum. Tıbbi kanıt Ancak yine de, varolmayan.
Burada sirke uygulayabilirsiniz nasıl:

Bir pamuk üzerinde bazı elma sirkesi dökün ve sizi saran fibrom içine sürün. Bir gün bu iki üç kez yapın. Günlük uygulamadan sonra, fibrom renk değiştirmeye başlar. o kuruma beri o karanlık ve neredeyse siyah olur. Sonunda, tamamen kapalı düşecek. Ama dikkatli! Bu yöntem, yalnızca cilt üzerinde bulundu fibromların kullanılabilir. mümkün olduğunca çabuk: ağzınıza veya gözlerde fibromlar doktor ziyareti gerektirir.

Çocuklar için pratik öksürük şurubu çayı

http://www.ulusalpost.tv/cocuklar-icin-pratik-oksuruk-surubu-cayi-video,93.html


Çocuklar için doğal öksürük çayı tarifi de veren Hilal Mocan, ilaç kullanılmadan çocuklardaki öksürük sorununun ortadan kaldırılabileceğini söyledi.
İŞTE O TARİF

26 Kasım 2016 Cumartesi

Doktorların asla söylemeyeceği, kanserin ardındaki gizli gerçek!

http://www.hekimzade.com/doktorlarin-asla-soylemeyecegi-kanserin-ardindaki-gizli-gercek.xhtm







Kanserin gerçek nedenini bulan Nobel ödüllü Dr. Otto H Warburg, hastalığın nasıl alt edileceğini de net bir şekilde ortaya koyuyor. Fakat, bu gerçekleri duymamız pek de mümkün gözükmüyor.


Kanserin gerçek nedenini bulan Nobel ödüllü Dr. Otto H Warburg, kanserin temelinde yatan sebebin oksijen eksikliği olduğunu tespit etmiştir.
Oksijen eksikliği, vücudun asit seviyesinin yükselmesine neden olur.
Dr. Warburg ayrıca kanser hücrelerinin anaerobik olduğunu (oksijen ile nefes almadıklarını) bulmuştur; yani vücudun alkalin durumu gibi yüksek oksijen içeren durumlarda yaşayamazlar.
“Tüm normal hücrelerin kesin bir oksijen ihtiyacı vardır, ancak kanser hücreleri oksijensiz yaşar—bunun hiçbir istisnası yoktur. Bir hücreyi 48 saat boyunca oksijen seviyesinin %35’inden mahrum bırakmanız onun bir kanser hücresine dönüşmesine yol açabilir.”
Yediğimiz yiyecekler, vücudumuzda uygun pH seviyesini sağlamakta hayati bir önem taşır. pH dengesi, vücudunuzun tamamındaki sıvılarda ve hücrelerde asit ve alkali arasındaki dengedir. Vücudunuz, hayatta kalabilmek için, kandaki pH seviyesini hafif alkali bir seviye olan 7.365 noktasında dengede tutmak zorundadır. Maalesef, günümüzdeki tipik beslenme şekli işlenmiş şekerler, rafine edilmiş tahıllar, genetiğiyle oynanmış organizmalar gibi zehirli ve asit oluşturan yiyeceklerle doludur. Bu da, sağlıksız, asidik bir pH oluşmasına neden olur.
Dengesiz bir pH, hücresel aktiviteleri ve fonksiyonları kesintiye uğratabilir. Fazla asidik bir pH, kanser, kalp-damar rahatsızlıkları, şeker hastalığı, kemik erimesi ve reflü gibi birçok ciddi sağlık sorununa yol açabilir.
Vücudunuzu çok uzun bir süre asidik bir durumda bırakırsanız, bu yaşlanmayı da hızlandırır. Robert O. Young, The pH Miracle (pH Mucizesi) kitabında birçok sağlık sorununun yüksek asit seviyelerinden kaynaklandığını söylemektedir. Bunun sebebi, parazitlerin, kötü bakterilerin, ve (aşırı çoğalan kandida gibi) virüslerin asitliği yüksek ortamlarda büyüyüp çoğalabilmesidir. Halbuki, alkali bir ortam bakteri ve diğer patojenleri dengeler ve nötralize eder.
Dolayısıyla, pH dengesini sağlamak, sağlığınızı olabileceği en iyi noktaya taşımak için gereken en önemli araçlardan biridir. Aşağıda yer alan tarifi kullanarak sağlığınız için önemli bir adım atabilirsiniz.
YÜKSEK ASİTLİĞİ ÖNLEMEK İÇİN EV TARİFLERİ
Malzemeler: 1/3 çay kaşığı karbonat ve 2 yemek kaşığı taze sıkılmış limon suyu veya organik elma sirkesi
Hazırlanışı: Tüm malzemeleri karıştırın. Asit/baz kombinasyonu anında köpürmeye başlayacaktır. Köpürme durana kadar karbonat eklemeye devam edin ve bardağı yaklaşık 250 ml suyla doldurun. Hepsini bir kerede için. Bu ev tarifi pH dengesini sağlayacak ve vücudunuzda alkali oluşturan bir ortam yaratacaktır. Mide asidine de çare olacak ve kandaki aşırı asitliği engelleyecektir.
Referanslar: Amerikan Ulusal Tıp Kütüphanesi, pH Mucizesi: Diyetinizi Dengeleyin, Sağlığınızı Geri Kazanın, William Reed Business Media

10 Kasım 2016 Perşembe

NOBEL ÖDÜLÜ: AÇ KAL UZUN YAŞA

http://pusulakibris.com/2016/10/07/nobel-odulu-ac-kal-uzun-yasa/
Neden hastalanınca iştahımız kesilir hiç düşündünüz mü? Acaba vücudumuz, sindirim sistemini kapatarak hastalıkla tüm gücüyle ilgilenebilmek için bize işaret mi veriyor?
Uzun süreli açlık diyetlerinde hiçbir şey yenmez ancak bolca SU içilir. SU seçerken sodyum oranı düşük suları seçmeniz gerekmektedir. Yapılan araştırmalar, 3 gün aç kalmanın, vücudun savunma mekanizmasını yenilediğini ortaya koyuyor. Bu araştırmalar, özellikle savunma mekanizması ağır hasar görmüş kanser hastaları ve yaşlılıkla mücadelede çığır açacak nitelikte. Açlık ve vücudumuzdaki sonuçlarıyla ilgili bir araştırma geçtiğimiz günlerde Nobel Tıp Ödülü kazandı.
AÇLIK ÜZERİNE ARAŞTIRMA NOBEL KAZANDI
Nobel Tıp ödülü 3 gün önce açlık ya da hücrenin kendi kendini yemesi ve gereksiz parçaları atarak, otofaji adı verilen savunma mekanizmasını yenilemesi sisteminin nasıl çalıştığını ortaya çıkaran Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi’ye verildi.
Nobel’den yapılan açıklamada, “Ohsumi’nin keşifleri, hücrenin içeriğini nasıl ayrıştırdığını anlamamızı sağladı. Keşifler, otofajinin açlığa adapte olma ya da enfeksiyonlara verilen yanıt gibi birçok fizyolojik süreçteki temel önemini anlamamıza da yardımcı oldu. Otofaji genlerindeki mutasyonlar, hastalıklara neden olurken otofajik süreçler, kanser ve nörolojik hastalıklar gibi bazı vakalarda önemli rol oynamaktadır” denildi.
Hücrenin kendi kendini yemesi olarak da bilinen otofaji alanındaki çalışmalarıyla ödülü alan Ohsumi, 8 milyon İsveç Kronu (1 milyon dolar) para ödülünün de sahibi oldu. Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi’ye Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü 10 Aralık’ta düzenlenecek ödül töreninde diploma ve altın madalya da verilecek.
Yoshinori Osumi Japonya’dan bir hücre biyoloğu.
OTOFAJİ BİR ANLAMDA ÇÖP TEMİZLİĞİ
Otofaji- hücrelerin içlerindeki gereksiz parçalardan kurtularak temizlenmesi. Bir anlamda çöpü yok etmesi.
Aslında otofaji 1960’larda keşfedilmiş, ancak bilim adamları mekanizmanın nasıl çalıştığını anlAyamamıştı. Nobel kazanan Oshumi araştırmasıyla otofaji’den sorumlu olan genleri ortaya çıkarıyor, ve 39. Nobel ödülünü bu sayede kazanıyor.
Otofaji insanlar da dahil olmak üzere canlıların hepsinde mevcut. Ve bu sayede hücreler ihtiyaç duymadıkları maddelerden ve hatta vücut ihtiyaç duymadığı hücrelerden temizleniyor.
Hücreler bize benzemeseler bile bazı durumlarda aynı insanlar gibi hareket ediyorlar. Çöplerini özel torbalara dolduruyorlar (otofagozomlar), ve konteynerlere depoluyorlar (lizozomlar). En kirli olanları yokedilip sindiriliyor, bazıları da yeniden dönüştürülerek enerji üretiminde kullanılıyor.
Otofaji vücut stres altındayken çok daha fazla çalışıyor. Mesela oruç tutarken ya da açlık sırasında. Bu durumda hücre enerji üretimini kendi iç imkanlarını kullanarak yapmaya çalışıyor ve tabii ki ilk olarak çöpünü ve patojen bakterileri sindirerek başlıyor.
Nobel komitesinin de onayladığına göre açlık ve bazen oruç hala faydalı olabiliyor.
Ohsumi’ye göre otofaji vücudu erken yaşlanmadan da koruyor.
İŞTE BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR: 3 GÜNLÜK AÇLIK ORUCU NE YAPAR 
Uzun süreli açlığın savunma mekanizmasını yenilediğine yönelik geniş bir bilimsel araştırma yazısı da İngiliz The Telegraph gazetesinde yayınlandı. Yazıda en büyük uyarı, açlık diyetinin doktor kontrolünde yapılması yönünde.
İşte bu araştırma yazısına göre, 3 günlük oruçtan sonra vücudun bağışıklık mekanizması yeni akyuvar oluşumunu tetikleyerek vücudun bağışıklık sistemini tamamiyle yeniliyor.
Çığır açan bir araştırmaya göre 3 günlük oruç yaşlılarda bile vücudun bağışıklık mekanizmasını komple yenileyerek vücudun dinçleşmesini sağlıyor.
DİYETİSYENLER ELEŞTİRİYOR AMA…
Diyet uzmanları tarafından oruç diyetleri sıkı bir şekilde eleştirilse de, araştırmaya göre vücudu aç bırakmak kök hücreleri tetikleyerek yeni akyuvar üretilmesine yol açıyor.
Güney Kaliforniya üniversitesindeki bilim adamları bu bulgunun bağışıklık sistemi zarar görmüş hastalarda mesela kemoterapi gören kanser hastalarında çığır açabileceğini belirttiler.
Ayriyeten bağışıklık sistemleri yaşlılık nedeniyle zayıflamış,ve basit hastalıklara karşı bile dirençsiz kalmış yaşlılarda da bu oruç faydalı oluyor.
Açlık vücuttaki kök hücrelerindeki bir düğmeyi aktif hale getirerek vücudun bağışıklık sisteminin kendini yenilemesini gerçekleştiriyor.
KÖK HÜCRELERE ‘AKTİF OL’ EMRİ
Otofaji sistemine göre vücudumuz aç kalınca, özel bir zar oluşturuyor ve hücre içindeki gereksiz gördüğü parçaları içine doldurup hücre dışına çıkartıyor ve onu tüketiyor.
Kaliforniya Üniversitesi’ndeki gerontoloji ve biyolojik bilimler profösörü Walter Longo’ya göre oruç kök hücrelere ‘AKTİF OL’ emri vererek onların bağışıklık sistemini yenilemesine neden oluyor.
Ve işin güzel tarafı vücut bu bağışıklık sistemini yenilemek için gereksiz ve hasarlı parçaları yokederek bunlardan elde ettiği malzemeyle yeni sistemi oluşturuyor.
Kemoterapi yada yaşlanma nedeniyle aşırı şekilde hasar görmüş bir sistemle başlasanız bile oruç döngüleri kelimenin tam anlamıyla yeni bir bağışıklık sistemi oluşturulmasına neden oluyor.
Uzun süreli açlık, glikoz ve yağ depolarını kullanmak için vücudu zorlar ama aynı zamanda beyaz kan hücrelerinin de önemli bir bölümünü yokeder. Beyaz kan hücrelerindeki bu azalma kök hücre bazlı rejenerasyonu tetikler ve bu da yeni bağışıklık sistemi hücrelerinin değişimini gerçekleştirir.
Yapılan testlerde insanlardan altı ayı aşan sürelerde 2 ile 4 gün arasında oruç tutmaları istendi.
KANSER HÜCRELERİ DE AZALIYOR
Uzun süreli oruç sırasında yaşlanma ve kanser riskini ve tümör büyümesini artıran bir hormon olan enzim PKA da azalmış bulundu.
Doktor Longo’ya göre, uzun süreli açlık süresince vücut hücreleri azalan enerjiyi korumaya çalıştıkları için öncelikli olarak hasarlı ve çok verimli olmayan bağışıklık hücrelerini yok etti.
Dr. Longo, “Hem insan hem hayvanlarda ölçümlerimize göre akyuvar sayısı kayda değer miktarda azaldı. Ardından kişi tekrar yemeye başlayınca tüm akyuvarlar tekrar yerine geldi. Biz acaba nereden ortaya çıktı, nereden üredi bu akyuvarlar diye merak ettik. Kök hücrelerinin aktifleşip bunları ürettiğini sonradan bulduk” dedi.
72 saat tutulan oruç aynı zamanda kemoterapi gören kanser hastalarına da faydalı oldu.Araştırmanın yazarlarından olan USC Norris Kanser merkezi asistan profösör Tanya Dorff’a göre, kemoterapi hayat kurtarmasına rağmen vücudun bağışıklık sistemini önemli miktarda çökertir. Bu araştırmanın sonuçlarına göre uzun süreli açlık kemoterapinin zararlı etkilerini büyük miktarda azaltıyor.
Profosör Longo ayrıca “Daha fazla klinik deneyler yapılırsa ve sadece bağışıklık sistemi değil diğer organ ve sistemlerin de olumlu olarak etkilendiği bulunabilir” görüşünde.
UCL’de yeniden oluşturma ilaçları Profösörü Chris Mason’a göre: Çok ilginç sonuçlar bulunmuş. Bu araştırmaya göre 72 saatlik bir açlık sırasında vücudun akyuvar ve diğer bağışıklık hücresi sayısı hatırı sayılır miktarda azalıyor, ardından tekrar yemek yenildiğinde bu sefer hücre sayısı eskisinden de yüksek miktarda geri geliyor. Potansiyel olarak faydalı olabilir, çünkü 72 saat çok uzun bir süre değil, kanser hastalarını geri dönüşü olmayacak şekilde zarar verdirecek kadar bir süre değil. Bence en doğru devam yolu bir şekilde ilaçlarla birlikte oruç tutturmak hastalara. Ayrıca oruç konusunda kesin olarak emin olduğumu söyleyemem insanlar düzenli yemek yiyerek savaşıyorlar hep hastalıklarıyla.
Doktor Longo’ya göre oruç zarar vermiyor, tam tersine bulgulara göre fayda sağlıyor.
Kanser hastalarından yüzlerce e-mail aldım. Onkolojistleri gözetiminde oruç tutuyorlar ve çoğunda ilerleyiş olumlu yönde. Sadece az sayıda yan etki görüldü bayılma ve karaciğer işaretleyici testlerinde kötü sonuç tespit edildi. Bunun dışında herhangi bir yan etkiye rastlanmadı.

9 Ekim 2016 Pazar

Ayak bakımınızı yapın.

http://tr.newsner.com/pedikure-para-harcamayin-evdeki-2-malzemeyle-ayaklarinizi-simartin/hakkinda/faydali-bilgiler
Neyse ki şimdi evinizde bulunan 2 malzemeyle ayak bakımınızı yapmayı hemen şimdi öğrenecek ve artık paranızı çöpe atmayacaksınız.

Malzemeler:

  • 1 litre süt
  • 3 yemek kaşığı kabartma tozu

Yapılışı:Sütü kaynayana kadar ısıtın. Kaynadıktan sonra ayaklarınızı sokacak büyüklükteki bir leğene dökün.

Daha sonra leğenin içine kabartma tozu ilave edin. Kabartma tozunu iyice karıştırın. Süt ılık bir kıvama gelene kadar bekleyin. Daha sonra ayaklarınızı leğene sokun
Arkanıza yaslanın ve 10 dakika boyunca bekleyin.
Ayaklarınızı ılık suyla yıkayın ve iyice kurulayın. Bunu haftada birkaç kez yaparsanız ayaklarınız yumuşayacak ve çatlaklardan kurtulacaksınız